Feeds:
Yazılar
Yorumlar

Posts Tagged ‘İnsan bugün bile tertemiz olabilir’

Bana Bir Şarkı Söyle…

Hayatım boyunca çok arkadaşım oldu. Kimileri dost oldu, kimileri yolda kaldı. Birilerini biz gömdük birileri bizi gömdü. Birilerini çok sevdik ama gururumuza yenildik ve nitekim birileri de bizi çok sevdi ama onlar da gururlarına yenildi. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, öyle bir güne geldik ki bir de baktık yolun sonunu gördük. Dün dedim ki bu yolun sonuna geldiğimiz anda kime veda etmek zor geliyorsa işte onlar 22 yılın armağanıdır diye. Onlar bu kıyının bize emanetleridir diye. Dün bir kardeşimize çok sevdiği bir şiirle seslendik bugün beraber şarkı söyleyelim dedik bir başka kardeşimizle. Yalnızlığımızın kapanmayacak limanlarında bir umut döner mi diye umut etmekten bıkmayacak gönüllere seslenmek istedik. Son bir kez uzaklardan sarılmak istedik. Bana bir şarkı söyle dedik ama Zülfü gibi bencil olmadık. Sen en iyisi mi; Bize Bir Şarkı Söyle…

Dün Ali UTKU Yanaroğlu’nu anlattık bugün oğluşu Cem Korkut’u anlatmaya çalışalım. Aslında anlatmaya çalışacağım demeliyim çünkü bu seride anlatacaklarımın hiç birisini tam olarak anlatacağımı düşünmüyorum. Çünkü hepsinden bir parça size anlatsam 2 parça yanımda götürüyorum. Uzaklaşmak zor oluyor demiştim ya dün; ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş yanında götürdüklerini taşımak zor oluyor aslında. Cem Korkut Malatya’dan, serdarlar diyarından gelirken hayatımıza böyle bir etki bırakacağını, gittiğimiz yere geleceğini nereden bilecektik ki? Ruhunda bir yanda devletteki görev yıllarından kalma ama her haliyle ondan olmadığını belli eden biraz yabancı biraz istisnai bir Devlet Faşizmi diğer yanda doğduğu toprakların, türkülerinin tertemiz kirlenmemiş, emekle yoğrulmuş insanlarını taşıyordun. Bazen uzaklardan gelmiş, bu çağlara ait olmayan bir saflık, temizlik barındırıyordun ama aslında o anlarda en çok sen kendi kafanı yaşıyordun. Uzaklaşmanın, kızmanın hele hele her hangi bir kötü düşüncenin yüzüne ya da arkasından söylenemeyeceği bir paklık barındırıyordun.

İnsanlara öyle bir ayna veriyordun ki insanlar o aynada o evlerinin önünde top koştura ağladığında bir köşeye sıkışıp kalan çocuktan üniversite talebesi oldukları güne kadar kaybettikleri tüm Adamlığı bir Çocukta buluyorlardı. Utandırıyordun onları, anlıyorlardı seni ama anladıkça utanıyorlardı belki de bu yüzden bir kısmı seni sevmiyordu. Seni sevmeyenleri sevmeyecek kadar dahi küçülmüyordun. Yine asil kalıyordun. Onların yapma saraylarında hiç ait olmayacakları bir dünyada kendilerinden olmayan her şeye diz çöktükleri bir alemde kendin olmakla onlara en büyük darbeyi vuruyordun. Aslında sen onlar gibi oyun oynamadığın için hep kazanıyordun. Tertemiz ruhunla bu kavgaları anlamadığından kazandığını da çoğu zaman ben söylüyordum. Çünkü her zaman işin bir yerinde meşaleyi bir şekilde elime veriyordun. Savaşı öyle bir yerde bana veriyordun ki senin için kazanıyorduk. Bizim için kazanıyorduk. Kirlenmemiş kirletilmemiş hep bir yerlerde saklamak istediğim ve ne yazık ki çok uzaklarda bir yerlerde bıraktığım çocukluğum için kazanıyorduk. Bir daha savaşmamaya ant içiyorduk ama yine o çocuğun oyunlarıyla bir yerlerde birilerinin kavgalarını üstleniyorduk. Belki biz de o günlerde onun kafasını yaşamayı seviyorduk.

Hep uzaklardan seviyordun ama oturduğun koltuğu değiştirmeyecek kadar uzaklaşmaktan korkuyordun. Belki sevdiklerinde sen de bir şeyler buluyordun, o çocuğun öldüremediği uzaklara yolculuklarını o aşklarda yaşıyordun. Hatırlar mısın diye başladığın cümlelerin sonunu nasıl getirdiğin pek anlaşılmıyordu çünkü genelde oraya gelene kadar bahsettiğin senenin hesaplamalarıyla kafamızı en edepli tabiriyle halletmeyi başarıyordun. Bir de aynı Ali Utku Yanaroğlu gibi Google’ı dünyanın en önemli şirketi sanıyordun. Hele YouTube’u aldıktan sonra ikinize kattıklarını düşündüğümde ben de size içten içe hak veriyordum. Ama özellikle 1980 sonrası Mersin temalı sohbetlerinizde yanınızda olmayacağım için de açıkça söyleyeyim kendimi çok şanslı hissediyorum.

Hem Zülfü Livaneli gibi bir sosyalisti, hem Özal gibi bir liberali aynı anda hem de aynı konuda sevmeyi başarıyor haritada yön olmaktansa pusula olmayı tercih ediyordun. Bu anlarda da küçükken hem doktor hem mühendis hem de avukat olmayı başarmış bana yine çocukluğumu hatırlatıyordun. Ama sen bizden farklıydın. Sen o çocuğu öldürmeden, devir ne olursa olsun, insanlar ne kadar kirlenirse kirlensin, ne kadar üçkağıtçı olurlarsa olsunlar o çocuğa sahip çıkarak yaşamanın ve hep çocuk kalarak aslında Adam olunduğunun en iyi bize de tüm insanlığa da kanıtlıyordun. Günün birinde seni de bana sorarlarsa bana 4 kelimeyle Çocuk, Adam, Türkü, bir de Ab-ı Hayat derim. İlk üçünü az çok anlattım. Ab-ı Hayat’ı da bırak seni tanıyanlar anlasın. Bırak onu da senin kafanı yaşayanlar anlasın bir kez olsun seni tanımanın da ne kadar büyük bir şeref olduğu tanıyan tanımayan herkesin kalbine sokulsun. Sen bize bir şarkı söylüyordun ve içine hüzünlerin olmadığı mutlulukları, büyüklerin olmadığı çocukları yaşatıyordun. Sen o şarkıyı söylemeye devam et, hiç kimse dinlemese de uzaklarda çok uzaklarda benim dinlediğimi unutma. Ve o çocuğu da benim için yaşat benim yaşatamadığımı anlat bana. Bir daha hiç duymayacak olsam da; Bana Bir Şarkı Söyle, İçinde Dostlar Olsun…

Bilal ERTUĞRUL

28 Kasım 2011

17:28

Read Full Post »