Fransa’da Hukuk Nasıl Görmezden Geliniyor ve Türkiye Ne Yapabilir? – 1
Sarkozy Niye Fransız Kalıyor?
Son günlerde tam gündem hafiflemiş ve yeni yıl havası baş göstermişken Fransa’dan gelen bir yasa tasarısı gündemi doldurmaya yetti. Fransa’da sözde Ermeni Soykırımı’nı reddetmenin hapis ve para cezasıyla cezalandırmasına yönelik bu yasa tasarısına karşı tepkiler yavaşça baş göstermeye başladı. Ancak bu tasarı bize hukuka inancın ve hukukun sadece bize yaradığı anda hatırlanmaması gereken değerler olduğunu da hatırlattı. Ben de bu konu üzerine birkaç söz söylemek istedim.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve onun hikâyesi tasarı üzerine konuşmadan ele alınması gereken konular. Sarkozy kulağa hiç Fransız adı gibi gelmiyor değil mi; haklısınız Sarkozy bir Fransızca değil, aslında Sarkozy de Frank değil. Bir Macar göçmen ailesinin çocuğu olarak 2. Dünya Savaşı sonrası Paris’inde doğan bir göçmen çocuğu Sarkozy. Anne tarafından bir Sefarad bir aileye dayanıyor, hani şu 2. Beyazıt’ın Endülüs Müslümanlarıyla beraber gemilerle kurtardığı İber Yarımadası Yahudilerine dayanıyor yani.
O dönemde Osmanlı tarafından Selanik, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere İmparatorluğun en gözde şehirlerine yerleştirilen, uzun süre vergi affı vb. teşviklerle desteklenen ve belki de İmparatorluğun son yüzyılında ülke milli gelirinin çoğunu elinde tutan Sefaradlara. Aynı zamanda özellikle İngiltere üzerinde yaptıkları etkili diaspora faaliyetleriyle, Osmanlı’ya minnet borcunu ödeme ya da Kutsal Topraklarda zayıf bir devletin yaşamasını isteğiyle 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra taş patlasa 50 yıl yaşayabilecek Osmanlı’nın 150 yıl yaşamasını sağlayan Sefaradlara. Bugün bile İsrail – Türkiye ilişkilerinin gerilmesinden en büyük zararı gören, hem Türkiyeli hem de Yahudi olmaktan gururlanan ama sırf bu sebeplerden halen 2. Sınıf olan, İsrail de gördüğü tüm tepkilere rağmen tek bir Türk gördüğünde eski bir dost görmüş gibi sarılan Sefaradlara.
İşte bu Sarkozy’nin çocukluğu milliyetçi De Gaulle’ün Fransa’da tek adam olduğu yıllara rastladı. Bir göçmen olarak Fransa’da yaşamanın, göçmenlere yapılanlara Fransız kalmaktan başka bir çarenin olmadığı ve ancak Fransız kalınarak Fransız olunabilecek bir çocukluk onun uzun vadede yaşadığı kimlik bunalımlarının da temelini oluşturmuştu kanımca. Bu konjonktürde Fransız kalmayı Fransız olmak için tercih eden Sarkozy girişken yapısı, Yahudilerin genelinde olan iş bitirici ve kurnaz kişiliğiyle hantallaşmış Fransız sağı içerisinde hızla yükseldi. Chirac sonrası 2000’li yılların başında dünya genelinde yaşanan lider sıkıntısı Fransa’da da yaşanınca bu kısa boylu hafiften ukala göçmen çocuğu bir anda kendisini pek kimsenin beklemediği ama onun o zorlu çocukluk yıllarından itibaren hayal ettiği gibi Elyse Sarayı’nda buldu. Evet, Fransa’nın başına bir göçmen çocuğu geçmişti ama değerlerine sahip çıkarak değil aksine onlara Fransız kalarak.
Koltuğa çıktıktan sonra en büyük amacı Fransızlara yeni bir Napolyon sunmaktı. Bunun için sokakları milliyetçi dalgayla zaten kazanmıştı ama kazanılması gereken bir de Aristokrasi ve de dünyanın en zorlu Aristokrasisi vardı. Bu öyle bir Aristokrasiydi ki sömürgelerde yapılan tüm zulüm onları memnun etmek için yapılırken sesini çıkarmamış, sömürge ve doğu milletlerini insan sınıfında dahi görmemiş, hep İngiliz Aristokrasisiyle kendisini kıyaslamış ama hiçbir zaman onun seviyesine bana göre çıkamamış ve bu düşüklük duygusunu dünyada kendisine dokunmayan milletlerin halklarının haklı ya da haksız iddialarını destekleyerek örtmeye çalışmış bir aristokrasiydi.
Özellikle Osmanlı’nın son yıllarından başlayan Ermeni göçünün de etkisiyle 1915 ve diğer olayları sadece onlardan dinlemiş bu Aristokrasi bu iddiaları kabul etmeyi bırakın tartışılmasını bile gereksiz görmekteydi. Chirac kimlik ezikliği yaşamadığından ya da tam Fransız olduğundan bu Aristokrasi’ye, belki de Türkiye’nin toparlanma durumunda kazanacağı gücü daha o günlerden fark ederek, Türkiye’yle ilişkileri etkileme şansını tanımamıştı. Ancak Sarkozy hani onların asla tam Fransız görmeyeceği, hep şu mankenin kocası olarak tanıtacakları Sarkozy’nin zayıf Fransızlığını tamlaştırma çabası onlara ciddi bir koz veriyordu. Daha önce birkaç kez bu yasa tasarısını gündeme getirseler de Sarkozy belki de kökenleri üzerinden Romantik, Türkiye’yle ilişkiler düşünüldüğünde de realist düşünerek bu önerileri durdurmuştu. Ancak Gelecek yıl yapılacak seçimlerde ekonomik krizin etkisiyle sokakları Fransız Solu’na kaybeden Sarkozy, duyarlı, rasyonel ve her zaman Fransız Sağı’na göre dünya ile ilişkilerde daha duyarlı bir politika güttüğü düşünülen Fransız Solu’nun Aristokrasiyi de kazanmak için birkaç ay önce başlattığı bu Ermeni Propagandasının bu sefer en azından şu ana kadar önünde duramadı. Çünkü olası bir baştan karşı çıkışla karşısına alacağı Aristokrasinin de etkisiyle bir daha seçilmesi mümkün değildir. Bu ana kadar gösterdiği destekleme çizgisi de işte bu yüzden tamamen iç politiktir. Yani Sarkozy bugüne kadar sürdürdüğü Fransızlara rağmen, Fransız kalarak, Fransız olmak için bu yasanın karşısında şu anda duramamaktadır. O zaman yapılması gereken Aristokrasi üzerinden engelleme çalışmaları yapmak ve bu tarz hukuk dışı bir yasanın kendisini hukukun dayanağı ve anavatanı olarak gören bir Aristokrasiden çıkmasını engellemektir.
Not: Bu yazıda Fransa’da ki durum incelenmiş ve yasanın oluşma sürecine dair fikirlerimi aktardım. Bu yazının devamında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Sivil Toplumu’nun yani bizlerin yapabilecekleri ve yaptıkları üzerinde duracağım…
Bilal ERTUĞRUL
19 Aralık 2011
23:23
Yorum bırakın